Buruşturulmuş bir kağıt gibi kalbim, okuyamıyorum üzerine yazılanları. Bulanık bir su gibi aklım içemiyorum suyunu. İçimde bir savaş var efendim! Öyle ki hâriçten sessiz, sakin. Dâhilde ise kıyametlerin koptuğu bir savaş. Kafam çok karışık, ne yapacağımı bilemiyorum. Okuyorum: doğru bu, diye yazılmış. Düşünüyorum: Evet doğru bu, diyorum. Sonra kaldırıyorum kafamı, insanlara bakıyorum: Binlercesi, kabile kabile doğruya tükürüyorlar. Öyle ki insanların doğruyu yanlış bildikleri bir devre doğdum. Yola mı girsem, yolda mı kalsam, kendime bir yol mu kazsam araftayım. Madem doğru bu neden kimse doğruya riayet etmiyor? Kalabalık mıydı doğru yoksa okuduklarım mı? İçim içimi yiyiyor efendim. Nice savaşlardan bahsedip tarih kitapları yazıyorlar da kimse insanın kendisiyle olan savaşından söz etmez, ne garip! Ne yapsam ne etsem ne söylese şu dilim bir türlü beni bu dünyaya yakıştıramadılar efendim. Bana çağ dışı diyorlar çağdaşlar. Bir çağa bakayım dedim, elhamdulillah çağ dışıyım dedim. Zalimin mazlumu ezdiği, zenginin fakire köle muamelesi yaptığı, beyazın siyahı hor gördüğü bir çağın dışındayım ben.
Bana medeniyetsiz diyorlar medenîler. Bir baktım ki medenî olmanın şartı kukla olmakmış. Çoğunluğun ne yaptığını sorgusuz sualsiz taklit etmekmiş medeniyet. Anladım ki medeniyet tarlasından hiç otlanmamış, insan libâsına bürünmüş mahluklar bu ahkâmları kesiyorlarmış. Evet, dedim, ben hakikaten medeniyetsizim.
Bana deli diyorlar akıllılar. Deli düzene uymayana denirdi. Baktım düzen dedikleri âleme. Bu âlem öyle acip bir âlem ki herkes bir gemiye binmiş. Ama herkesin yükü sırtında. Alınlarında boncuk boncuk terler var. Ben gemiye bindim de yükümü gemiye bırakmışım diye delirmişim gibi bana bakarlar. Belkide hakikaten deliyim, diye düşündüm.
Bana şizofren diyorlar. Bugün iyi niyetlilerin saf ve tâbiri caizse aptal görüldüğü, ruhun taşa döndüğü bir sağlıktan söz ediyorlar. Eğer gördükleriniz buysa ben şizofrenim efendim. Çünkü ben sizin gördüklerinizi görmüyorum.
Ben ne sizdenim ne de yolunuzdanım. Ama dedim ya, bu benim nefsimle olan savaşım. Siz nefsime hitap ediyorsunuz efendim. Öyleki anlattıklarınız onun hoşuna çok gidiyor. Bu insanlar ve bizzat nefsim kolumdan, bacağımdan, yakamdan, paçamdan tutup beni giyotin sehpasına, cellada teslim etmeye götürüyorlar. Gücüm yok direnmeye. Esir düşmüşüm esirlere. Ben dünyanıza sığamıyorum efendim! Bu dar kalıplarınızda daralıyorum. Beyhûde çene çalmak nâfile, der üstat Bediüzzaman. Ezelî miyiz ki ebeden yazalım? Bir kelâmın ardına bir nokta konsun artık, der sözü Resülullah'a bırakırım:
Hz. Peygamber (asm) Efendimiz, Tebük seferinden dönünce,
-Hoş geldiniz! Küçük cihattan büyük cihada geldiniz, buyurdu.
Sahabiler şaşkın.
-Büyük cihat nedir ya Resulullah (S.A.V)
Hz. Peygamber (asm):
-Büyük cihad: nefsin heva ve hevesine karşı yapılan cihaddır, diye buyurur.
Sözün özü Resülullah'ın (S.A.V) kelâmıdır.
Hz. Peygamber (asm) Efendimiz, Tebük seferinden dönünce,
-Hoş geldiniz! Küçük cihattan büyük cihada geldiniz, buyurdu.
Sahabiler şaşkın.
-Büyük cihat nedir ya Resulullah (S.A.V)
Hz. Peygamber (asm):
-Büyük cihad: nefsin heva ve hevesine karşı yapılan cihaddır, diye buyurur.
Sözün özü Resülullah'ın (S.A.V) kelâmıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder